18 Haziran 2007 Pazartesi

tual uzerine yagliboya

yagliboya resim calismalarimi sizinle paylasmak ve bu konuda bilgisi olan arkadaslarla fikir alisverisinde bulunmak isterim.umarim begenirsiniz.

!!!bu kadar sevebilir misiniz??

Bir otobus duraginda karsilasmislardi ilk kez....
Biri tipta okuyordu, oburu mimarlikta. O ilk karsilasmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karsilasabilmek icin, hep ayni saatte, ayni duraktan, ayni otobuse bindiler.
Genctiler, cok genc...
Birbirileriyle konusacak Cesareti bulmalari biraz zaman aldi ama sonunda basardilar. Ikisi de her sabah otobuse bindikleri semtte oturmuyorlardi aslinda. Delikanli arkadasinda aldigi icin o duraktan binmisti otobuse, kiz ise ablasinda.... Sirf birbirilerini gorebilmek icin, her sabah erkenden evlerinden cikip, sehrin obur ucundaki o duraga, onlarin duragina geldiklerini, gulerek itiraf ettiler bir sure sonra... Okullarini bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de cok mutlu... Bazen issiz, bazen parasiz kaldilar ama oylesine siki kenetlenmisti ki yurekleri ve elleri hicbir seyi umursamadilar. Ayin sonunu zor getirdikleri gunlerde de unlu bir doktor ve unlu bir mimar olduklarinda da hep mutluydular. Zaman asimina ugrayan, aliskanliklara yenik dusen, banka hesabinda para kalmadigi icin ya da tam tersine o hesabi daha da kabarik hale getirmek uguruna bitip-tukeniveren sevgilerden degildi onlarinki... Gunler gunleri, yillar yillari kovaladikca sevgileri de buyudu, buyudu... Tek eksikleri cocuklarinin olmamasiydi. Zorlu bir tedavi surecine ragmen cocuk sahibi olmayinca,


"butun mutluluklarin bizim olmasini beklemek, bencillik olur"

diyerek devam ettiler hayatlarina. Cocuk yerine, sevgilerini buyuttuler...
"senin icin olurum"
derdi kadin, simsiki sarilip adama ve adam

"hayir, ben senin icin olurum"
diye yanit verirdi hep... Bazen eve geldiginde, aynanin uzerinde bir not gorurdu kadin,

"bir tanem, kutuphanenin ikinci rafina bak....
kutuphanenin ikinci rafinda baska bir not olurdu,

"mutfaktaki masanin uzerine bak ve seni cok sevdigimi sakin unutma" mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notlari okuya okuya kosturan kadin, sonunda kimi zaman bir demet cicek, kimi zaman en sevdigi cikolatalar, kimi zaman da pahali armaganlarla karsilasirdi... Aldigi hediyenin ne oldugu onemli degildi zaten... Hayat ne kadar hizli akarsa aksin, isleri ne kadar yogun olursa olsun hep birbirlerine ayiracak zaman buluyorlardi bulmasina ama kirkli yaslarin ortalarina geldiklerinde, daha az calismaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrildi ve muayenehanesinde hasta kabul
Etmeye basladi. Kadin da mimarlik burosunu kapadi ve sadece ozel projelerde gorev aldi. Artik daha fazla beraber olabiliyorlardi. Bir gun sahilde dolasirken, harap durumda bir ev
Gordu kadin, uzerinde "satilik" levhasi asili olan.

"ne dersin, bu evi alalim mi?"
dedi adama.
"bu viraneyi yiktirir, harika bir ev yapariz. Projeyi kafamda cizdim bile. Kocaman terasi olan, martilari kahvaltiya davet edecegimiz bir deniz evi yapalim burayi..."
"sen istersin de ben hic Hayir diyebilir miyim?"
diye yanit verdi adam.


"Amerika’daki tip kongresinden doner donmez ararim emlakciyi... Kac para olursa olsun! ,burasi bizimdir artik...."

sadece bir hafta ayri kalacaklarini bildikleri halde, ayrilmalari zor oldu adam Amerika’ya giderken. Her gun, her saat konustular telefonla. Gozyaslari icinde kucaklastilar havaalaninda. Fakat birkac gun sonra, kocasinda bir tuhaflik oldugunu fark etti kadin. Eskisi kadar
Mutlu gorunmuyor, konusmaktan kaciniyordu. Onu Neselendirmek icin, sahildeki evi hatirlatti
Ve cizdigi projeyi verdi kadin ama hic beklemedigi bir cevap aldi:
"canim, o ev bizim butcemizi asiyor. Sen en iyisi o evi unut..."

Mutsuzluk, mutlulugun tadina alismis insanlara daha da aci, daha da cekilmez gelir. Kadin, hic sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini soylemesi icin yalvardi adama,
"senin icin Olurum, biliyorsun, ne olur anlat"

diye dil Doktu bos yere... Yillardir sevdigi adam, duyarsiz ve sevgisiz biriyle yer degistirmisti sanki. Ona ulasmaya calistikca, beton duvarlara carpiyordu kadin, her carpmada daha fazla kaniyordu yuregi... Bir gun, cocuklugunun, gencliginin ve butun hayatinin
Birlikte gectigi arkadasina dert yanarken,

"artik dayanamiyorum, sana soylemek zorundayim"

diye sozunu kesti arkadasi.

"o, seni aldatiyor. Is yerimin tam karsisindaki restoranda genc bir kadinla yemek yiyor her oglen. Sonra sarmas dolas biniyorlar arabaya...."

"sus, sus cabuk, duymak istemiyorum bu yalanlari"

diye bagirdi kadin.


Onca yillik arkadasini, kendisini kiskanmakla Sucladi....
Ertesi gun, ogle vakti o restoranin hemen karsisinda bir koseye sindi sessizce ve peri masallarinin sadece masal oldugunu anladi...

Kocasinin eskiden ayni Hastanede calistigi genc cocuk doktorunu tanidi hemen. Bazen evlerinde agirladiklari kadina nasil sarildigini gordu adamin...
Aksam kocasi eve gelir gelmez, bazen bagirip, bazen aglayarak, bazen ona simsiki sarilip bazen de yumruklayarak haykirdi suratina her seyi. Ink�r etmedi adam. Zamanla duygularin degisebildigi, insanlarin orta yasa geldiklerinde farklilik aradigi Gibi bir seyler geveledi agzinda ve bavulunu
Alip gitti evden. Kapidan cikarken,

"son bir kez kucaklamak isterim seni"
diyecek oldu ama kadin,

"defol"
dedi nefretle...


Ilk celsede bosandilar...
Modern bir ask hik�yesinin Boyle son bulmasina kimse inanamadi. Arkadaslarinin destegiyle ayakta kalmaya calisti kadin. Adamin, sevgilisiyle birlikte Amerika’ya yerlestigini ogrendi. Bazen yalniz kaldiginda, onu hala sevdigini hissedince, aglama nobetleri geciriyor, askin yerini, en az onun kadar yogun bir duygu olan nefretin Almasi icin dua ediyordu. Aradan bir yil gecti... Her seyin ilaci oldugu soylenen zaman bile, kadinin derdine care olamamisti.


Bir sabah, israrla calan zilin sesiyle uyandi. Kapiyi actiginda, karsisinda o kadini gordu.

"sen, buraya ne yuzle geliyorsun"
diye bagirmak istedi ama sesi cikmadi.


"lutfen, iceri girmeme izin ver, mutlaka konusmamiz gerekiyor."
dedi genc kadin. Kanepeye ilisti ve zor duyulan bir sesle konusmaya basladi:


"hicbir sey gorundugu gibi degil aslinda. Cok uzgunum ama o bir Saat once oldu. Gecen yil Amerika’daki kongre Sirasinda ogrendi hastaligini ve yaklasik bir senelik omru kaldigini. Buna dayanamayacagini, hep soyledigin gibi onunla birlikte olmek isteyecegini biliyordu. Seni kendinden uzaklastirmak icin, benden sevgilisi rolunu oynamami istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika’ya yerlestigimiz yalanini yaydi. Oysa ilk karsilastiginiz otobus! Duraginin karsisinda bir ev tutmustu. Tedavi goruyor ve kurtulacagina inaniyordu ama olmadi. Gece fenalasmis, bakicisi beni aradi, son anda yetistim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...

gozlerinden akan yaslari Durduramayacagini biliyordu kadin. Hemen oracikta olmek istiyordu. Eline tutusturulan kutuyu acmayi neden sonra akil edebildi. Itinayla katlanmis bir suru k�git duruyordu

Kutuda. Ilk k�gitta,
"lutfen butun notlari Sirayla oku bir tanem"
diyordu...

Sirayla okudu;


"seni cok sevdim",
"seni sevmekten hic vazgecmedim",
"senin icin olurum derdin hep, dogru soyledigini bilirdim."
"fakat benim icin olmeni istemedim"
"simdi bana soz vermeni istiyorum."
"benim icin yasayacaksin, anlastik mi?"

son k�gidi eline alirken, kutuda bir anahtar oldugunu gordu kadin... Ve son k�gitta sunlar yaziliydi:


"sahildeki evimizi senin cizdigin projeye gore yaptirdim. Kocaman terasta martilarla kahvalti ederken, ben hep seni izliyor olacagim...."

passiflora (?)

son gunlerde ciddi anlamda kotu gunler geciriyorum..agir bir depresyon sanirim..inanilmaz agresiflestim..ne yazik ki soylenmem gereken kisiye soylenememek ve icimdeki ofkeyi ondan cikaramamaktan dolayi evde bagirip cagiriyorum en ufak seye..sabah buyuk bir mide agrisiyla uyandim..ve iki buklum oldum agridan..
bir arkadasim passiflora kullanmami onerdi..3 defa kullandim..bugun de ictim ama cok da gerginligimi aldigini soyleyemem.ben zaten ilac kullanmaktan olabildigince uzak duran biriyim..bu ilac hakkinda bilgisi olan var mi?
biliyorum zaman alacak tum sorunlari unutturacak ve aylar sonra bisey kalmayacak yuregimde ama ben o zamani nasil asacagim bilemiyorum..ne yazik ki yasanilan hayal kirikligi tum gelecege ve diger ikili iliskilere de yansiyor...

5 yasindaki cocuk kopegin saldirisina ugradi

Samsun'da, yavrusunu sevdigi basibos kurt kopeginin saldirisina ugrayan 5 yasindaki cocuk agir yaralandi.
Olay, Kadikoy Mahallesi'nde bugun saat 11.00 siralarinda meydana geldi. Esentepe Kislasi tel orgulerinin kenarinda bulunan basibos sokak kopeginin yavrularini seven 5 yasindaki Irfan B., anne kopegin saldirisina ugradi.

Kopegin ayagindan basina kadar vucudunun her tarafini isirarak parcaladigi Irfan B.'nin imdadina vatandaslar yetisti.
Vatandaslar, kanlar icinde kalarak agir yaralanan cocugu kopegin elinden kurtardi. Samsun Devlet Hastanesi'ne kaldirilarak ameliyata alinan kucuk cocugun saglik durumunun ciddiyetini korudugu ogrenildi.

Ogluna kopegin saldirdigini ogrenen anne Narin B., hastanede gozyasi doktu. Irfan B.'nin agabeyi Fatih B. (12), ayni kopegin daha once de kendisini isirdigini soyledi.
Polis, olayla ilgili sorusturma baslatti.

Benim Yasim

''Insan 5 yasina gelmeden anliyor; acligin oldurdugunu, sogugun dondurdugunu, atesin yaktigini...
Sevgisizligin insanin canini acittigini...
Duygulari, nesneleri, kisileri, cevresini taniyor.
Her sey ona cok buyuk gorunuyor:
Ev, masa, anne, baba...

10'una gelmeden oyunla, sayilarla, harflerle tanisiyor. Azgin bir istahla ogreniyor. Kiz ya da erkek oldugunu fark ediyor. Dunyanin evde, okulda kendisine anlatilandan da buyuk oldugunun ayirdina variyor.

15'inde, tam da en cok kendini sevdirecegi cagda, sivilcelenen yuzunden, degisen bedeninden utanirken aski kesfediyor. Dis dunya kadar ic dunyanin da buyuk salonlari ve kendisinin bile bilmedigi odalari oldugunu, acildikca o odalardan devasa bahcelere cikildigini hissediyor, buyuleniyor. Sarkilarin icinde sevdalar gezdirdigini, siirin her turden hasreti dindirdigini anliyor. Ask acisini ogreniyor. Yine de seviyor; ille seviyor, inadina seviyor.

20'sinde putlarini yikiyor, baskaldiriyor, kanatlaniyor.
Her sey ona kucuk gorunuyor:
Ev, masa, anne, baba...
"Dunya kucukmus; buyuk olan benim" efelenmeleri basliyor.
Lakin dunya bunu bilmiyor.
O yuzden 20'ler cogu zaman hayal kirikliklariyla geliyor.

25'inde ayaklar biraz yere degiyor.
Okul bitiyor, is telasi basliyor.
Sinifta ogrenilenlerin aki, sokaktaki gerceklerin karasina carpip grilesiyor.
Yolu hizli gelenler cabuk yorularak, sevdigini bulanlarsa kalbinden vurularak evleniyor genelde... 5 yil once uzak bir ulke olan "istikbal", daha yakina geliyor.
"Bir denizde yangin cikarma" hayali erteleniyor.
"Dunya zor"lasiyor.

30'unda muhasebeye basliyor insan:
"Dunya h�l� beni tanimadi, ustelik galiba ben de dunyayi tam tanimiyorum" donemi...
Mevcut bilgilerin sorgu yeri...
Kuskunun beyligi...
Tehlikeli yaslar: "Bunun nesine hayran oldum ki ben" pismanliklari,
"Hakkimi yediler" sizlanmalari, sirta saplanan hancerler, celmeler, dost kaziklari, agir agir olgunlastiriyor insani...

35, yolun yarisi...
Hic okul asmadan, evden kacmadan, bir terasta sevdigiyle opusup bir cadirda uyanmadan 20'sine gelenler icin gecikmis telafi caglari...
Daha once hic yuz verilmemis ana-babalarin sozune yeniden kulak kabartilan yaslar... Olgunlugun karasulari...

40'inda eski kotlar dar gelmeye, saclara ak dusmeye, aile buyukleri yaslanip olmeye basladiginda bocaliyor insan... Panik, kadinlari kuafore surukluyor, erkekleri araba galerilerine; ve ikisini birden yeni sevda hayallerine. .. Yiten genclige, boyali saclarla, ice cekilen karinlarla, renkli arabalarla care araniyor.

45'inde "istikbal" denilen o uzak ulkenin topragina ayak basiyor insan... Hem olum yarinmis gibi, hem hic olmeyecekmis gibi yasamasini ogreniyor. Eski dostlar, hatiralar kiymete biniyor. Didismenin yerini suk�net, boburlenmenin yerini nedamet, kinin yerini merhamet aliyor. "Keske"ler "iyi ki"lerle, hirslar hazlarla yer degistiriyor. Bu dunyayi silkelemekten, daha iyi bir dunya icin kavga vermekten vazgecmeseniz de, obur dunya umuduna da kulak kabartiyorsunuz, ara sira...
Genellenemez tabii; bunlar benim yaslarim.
Sonrasini bilmiyorum henuz; ogrendikce yazarim.''
Can Dundar

Kiminle evleneceginizi iyi dusunun.

Yasli bir bey, sabah erken evinden cikmis, yolda ilerlerken, bir
bisikletlinin kendisine carpmasi ile yere yuvarlanmis ve hafif yaralanmis.
Sokaktan gecenler yasli beyi hemen en yakin saglik birimine ulastirmislar.
Hemsireler, adamcagizin yarasina pansuman yapmislar, ama 'biraz Beklemesini
ve rontgen cekerek her hangi bir kirik veya catlak olup olmadigini
inceleyeceklerini' soylemisler. Yasli bey huzursuzlanmis, 'acelesi oldugunu
istemedigini' soylemis.
Hemsireler merakla acelesinin sebebini sormus.
Adamcagiz da 'karim huzur evinde kaliyor her sabah onunla kahvalti etmeye
giderim, gec kalmak istemiyorum' demis.
'Karinizin, siz gecikince merak edecegini dusunuyorsunuz herhalde' Demis
hemsire.
Adam uzgun bir ifade ile 'ne yazik ki karim Alzheimer hastasi ve benim kim
oldugumu bilmiyor' demis.
Hemsireler hayretle 'madem sizin kim oldugunuzu bilmiyor neden hergun onunla
kahvalti yapmak icin kosusturuyorsunuz' demisler.
Adam buruk bir sesle 'ama ben onun kim oldugunu biliyorum' demis.

" Kiminle evlenecegin kararinin hayatta verilen en onemli karar oldugunu ogrendim... "

Hic Yapay Sahil Gordunuz mu? Gormediyseniz Burda



ahmet taner kislali'nin orhan pamuk hakkindaki yazisi:!!!

BALO MASKESIZ OLSUN!

Kimileri "ortaoyunu"nu maskeli balo ile karistiriyor.
Ortaoyunu guldur guldur, bu guldurmuyor...
Maskeli balonun bir gizemi vardir, bu ise sadece cirkinlikleri gizliyor.
Kimileri maskelerin ardindaki gercegi bilmiyor.
Kimileri ise bildigi halde susuyor.
Ya cikar geregi... Ya da korkudan!
Balo maskesiz olmali ki, kimin kiminle dans ettigi bilinsin...
Maskeler inmeli ki, o maskelerin ardindaki
suratlari begenmeyenler, aldatilmaktan kurtulsun!
* * *
Once, bir romancimizin son kitabinin 50 bin adet basildigi yazildi.
Arkasindan kisa surede 100 binlik bir satisin gerceklestigi aciklandi.
Derken, ciktigi gunden beri ikinci cumhuriyetci cizgisini korumaya ozen gosteren Aktuel dergisi, romanciyi Turkiye'nin "bir numarali aydini" ilan etti.
Bu romancimizin adi Orhan Pamuk'tu!
Ben bu "Buyuk" (!) yazarimizin bir romanini okumayi denemistim. Basladigim seyi bitirme konusundaki tum inatciligima karsin, bitirememistim.
Ama "Kara Kitap" basinda oylesine ovuldu ki, ikinci bir deneye girismekten kendimi alamadim. Ve o cabamda da, daha yariya gelmeden havlu atmak durumunda kaldim.
Tahsin Yucel ve Emin Ozdemir gibi, cok saydigim isimlerin bu yazarla ilgili oldukca agir elestirilerini animsadim. Ama begenenlerin de "begenme hakki"na saygi duydum.
Ta ki... Bir okurum "Kara Kitap"ta gizlenmis bir bolume dikkatimi cekinceye kadar..."Cocuklugunda kiz kardesi ile tarlada karga kovalayan sapik bir padisah" gibi bir anlatim vardi bu bolumde!
* * *
Prof. Cetin Yetkin yonetiminde, "Mudafaa-i Hukuk" adli cok degerli aylik bir dergi cikiyor. Ilginc bir rastlanti olarak, derginin Aralik 1998 sayisinda, Prof. Fahir Iz'in bir incelemesi yayimlandi:"O. Pamuk'taki Ataturk Anlayisi..."
Meger benim artik okumayi denemedigim kitaplarinda daha neler varmis! Iste birkac ornek:
" Sonra kasaba alanina dolanir. Ataturk heykellerine sican guvercinleri ayiplar..."
"Ataturk kendini ickiye vermis meyhane kalabaligina,
cumhuriyeti emanet etmis olmanin guveniyle gulumsuyordu..."
"Ataturk'un leblebi zevkinin ulkemiz icin ne buyuk felaket oldugunu..."
"Sonra bir cumhuriyet, Ataturk, damga pulu havasina girdigimizi hatirliyoruz..."
Sayin Iz, 275 sayfalik bir kitapta, tam sekiz yerde ve " hic gerekmedigi halde " Ataturk'e satasildigini saptamis. Soyle diyor:"Bunlar kitaptan cikarilsa hicbir sey degismez.
Yalniz yazarin kimi ruhsal gereksinimleri tatmin edilmemis olur!" Kim bilir, belki de Orhan Pamuk'un " en birinci aydin" ilan edilmesinde, bu incelemenin de buyuk katkisi olmustur!
* * *
Ben, inandiklarini acikca savunanlara hep saygi duymusumdur...
O dusuncelere karsi olsam bile!
Ama o yurekliligi gosteremeyip de bunu sinsice yapmaya calisanlara... oraya buraya "bityenigi" sokusturanlara... hep tiksinerek bakmisimdir.Bunu hep zayif bir kisiligin, zavalli bir ruh halinin yansimasi olarak gormusumdu
Oyun maskesiz oynanmalidir!
Cirkinlikleri gizleyen maskelerin indirilmesini de tum " gercek aydinlar" gorev saymalidir!
Ve de Pamuk adli yazari, isteyen okumali, isteyen sevmelidir... Ama ne oldugunu, kim oldugunu bilerek!..
Maskenin arkasindaki
gercek yuzu gorerek!...
A. Taner KISLALI
Cumhuriyet, 27 Ocak 1999

Victoria's Secret urunleri

Merhaba bayanlar,

Kendi hazirladigim internet sitem uzerinden kremler ve losyonlar satiyorum. Eger ilgileniyorsaniz bir goz atmanizi tavsiye ederim..

Eger sorunuz olursa bana yine buradan ulasabilirsiniz.Online oldugum surece sorularinizi yanitlarim..

Sevgiyle va saglikla kalin

http://www.selvas.net

alkol denizinin derinliklerinde baslayan kasim ruzgarlari

alkol denizinin derinliklerinde baslayan kasim ruzgarlari
yerini aralik yagmurlarina birakirken
elimde bir ayin sigara dumani…
askin kalbime isleyen akintilari
ruhumun yuksek rakimlarinda bir nehir edasiyla dalganiyor
ve kalbime akan Dicle nehri kuruyor…
bedenimin ozgul agirligi
kendini birkac damla gozyasi seklinde disa vururken
basariyla basarisizlik arasindaki arafta kendimi sorguya cekiyorum
birkac siire yon veren hayaller
kabuslarimla birleserek beni Ankara’nin resmi asklarina surukluyor
kalp agrilarimi nikotin dindiriyor
siyasi kalabaliklar icinde kendimi yapayalniz hissediyorum
degisik zamanlarda
degisik insanlarla
kendi benligimi yitirme cabasina girisiyorum
bir cay deminde kendimi bogmaya calisiyorum
edebiyatin huznu muzigin ritmiyle sevismeye basliyor
acilar derinlestikce aradiklarimi bulmak istedigim yerlerde bulamayacagi anliyorum
butun hayatimi bir kasim ayinda goruyorum
ve bu ayi elimden kaciriyorum
geriye siirler kaliyor…
bir de ruhumda olusan tremorun sesimde biraktigi derin yara…

kirec tutan caydanlik ve digerleri

daha once yazildimi bilmiyorum. kirec.tutmus caydanlik turu seyeri limon tuzu ile kaynatin .piril piril oldugunu goreceksiniz.ben lavabo icle
rinede atip kaynar su dokuyorum.

Hickirik uzun suruyorsa

Surekli hickiriyor musunuz? O zaman korkutmanin ya da nefes tutmanin ise yaramadigini da biliyorsunuz
Hickirik, hele uzun da surerse cok rahatsiz edici bir olaydir.

Karin boslugu ile gogus boslugunu birbirinden ayiran ve hareketleriyle solunumun olusmasinda en buyuk katkiyi yapan diyaframin istenmeyen ve tekrarlayan kasilmalari ile ortaya cikan hickirik sirasinda soluk, kisa fasilalarla duraklar.

Hickiriga yol acan etken, diyaframin duzenli calismasini sinirin tahris seklinde etkilenmesidir.

Inatci vakalara dikkat

Halk arasinda hickirani korkutmak, nefesi tutmak, biber koklatmak ya da seker yemek gibi careler aranirsa da bunlar cozum olmaz.

Hickirik bir sure sonra kendiliginden kaybolur. Inatci vakalarda doktora basvurmak gerekebilir.

Ask aci cekmek midir?



Ask acisi diye bir sey yok! Ama ille de askin icinde aci varsa bu hastalikli bir durum. Askta aci cektigini dusunenler, profesyonel destek almali. Sorunlarini yakinlariyla paylastikca, herkes kendince ahk�m kesecek ve cekilen aci iyice artacak.
Prof. Dr. Mansur Beyazyurek, basa cikilmasi en zor duygulardan biri olan 'ask acisi'na recete yazdi. Beyazyurek, aski aci cekmeden yasama yontemlerine iliskin sorulari yanitladi:

Gercekten 'ask acisi' diye bir sey var mi?

Ask acisi yok. Aci askin kendisinde degil, sahiplenme tutkusunda. Kisi asik oldugu kisiyi kendine ait bir nesneymis gibi algiliyor ve kaybedince de bir seyini kaybetmis gibi aci hissediyor. Kolunu, bacagini veya annesini babasini kaybetmeye deger aci cekiyor. Ancak ask kavrami icinde aci varsa hastalikli bir durumdur ve yardim gerektirir. Yoksa ask gibi insani motive eden, butun sistemlerini harekete geciren, bagisiklik sistemini guclendiren, heyecanlarini korukleyen ve yasama sevinci veren bir duygunun aci vermesi mumkun degil!

Sahiplenme duygusu kotu bir sey mi?

Hayir ama buna ask dememek gerekli. Kisi gercekten asiksa, seviyorsa karsisindaki kisinin mutlulugunu dusunur bu da insana aci vermez.

Ask acisi cekmek insanin elinde degilse ne oneriyorsunuz?

Duygularini bir daha gozden gecirmelerini oneriyorum. Hissettiklerinin ne oldugu hakkinda. Aci cekiyorsa mutlaka ama mutlaka bir profesyonele danismali. Kendi baslarina cektikleri aciyi kurgularlarsa, surekli akillarindan gecirirlerse ya da kendilerine duygusal yakinligi oldugunu bildikleri anne, baba, arkadas ve kardesle paylasirlarsa; bu durum cektikleri aciyi artirmaktan baska bir ise yaramaz. Mutlaka objektif dusunen biriyle paylasmalari gerekir.

Neden ask acisini daha cok kadinlar ceker?

Kadinlar daha cok cekiyor denir ama bu kadinlarin duygularini daha kolay ifade etmelerinden kaynaklanir. Erkeklerde ifade sorunu vardir. Erkek aglamaz, erkek soylemez ve erkektir dayanir gibi insani insanligindan uzaklastiran birtakim kaliplar; erkeklerin bu duygulari kendi icinde yasamasina neden olur. Ifade edemedigi icin erkegin daha zavalli oldugunu dusunuyorum. Ancak bu arada sahiplenme duygusu erkeklerde daha fazla oldugu icin aslinda biten asklardan sonra onlar daha cok aci ceker.

Sevgisizlik hastaliklari cagirir mi?

Sevgi dedigimiz duygu; yemek, icmek ve hava almak gibi insanin ihtiyaci olan bir sey. Birini sevebilme gucumuz eksikse, bu durum bircok ruhsal hatta bedensel hastaligin kokeni olabilir. Bunun somut bir ornegi de var: Aile yaninda anne babalariyla buyuyen cocuklarla, bir yetimhanede buyuyen cocuklarin ruhsal ve bedensel gelisimlerinde ciddi farkliliklar vardir. Yetimhanede buyuyen cocuklar, ayni gidalari alsalar bile daha zayif ve hastaliklara dayaniksiz oluyor.

Kanser ve verem gibi hastaliklarin alt yapisinda 'gonul yarasi' var midir yoksa bunlar birer film senaryosu mu?

Son yillarda yapilan arastirmalar, asiri yogun stresin bu tip hastaliklarin ortaya cikmasinda onemli rol oynadigini ortaya koydu. Bu stres olaylari duygusal bir kaynaktan geliyorsa ask acisi... Dolayisiyla sevgisizlik, bosanmalar, birlesmeler, ciddi stres kaynaklari bu hastaliklara zemin hazirlayabiliyor.

Neden kalp ve akcigerler ask acisindan sonra ilk hastalanan organlar. Vucudumuzda gonul kirikligina en dayaniksiz yerler buralar mi?

'Organa resistentia minor', bu Latince bir kavram. Direnci en zayif organ demek. Bu organ herkeste degisir. Kimisi bir stres karsisinda mide kanamasi gecirir, kimi kalp krizi gecirir, kiminin migreni tutar. Dolayisiyla herkeste strese karsi direnci dusuk olan organ farkli olabiliyor. En zayif organi budur demek dogru degil ama genetik yapiya gore bu organin yeri degisir.

Hastayken asik olmak iyilesme surecini hizlandirabilir mi?

Kesinlikle katiliyorum. Insanin mutsuz oldugu donemde, rahatsizlik doneminde bir ask yasarsa adrenalin desarji, serotonin gibi vucudun direncini artiran hormonlarda artis olur. Dolayisiyla iyilesmeler daha hizli olur. O yuzden de diyorum ki; hangi yasta ve hangi sartlarda olursa olsun insanlarin kalbi, gonlu aska acik olmalidir.

Mutlu ve asik olmak ogrenilebilir mi?

Ogrenilecegini dusunuyorum. Ama bu dusunulmeden, tamamen icgudusel duygular sevgi olarak tanimlaniyor. Karsi cinse duyulan cinsellik uyanisi da ask olarak tanimlanabiliyor. Iste bu nedenle kirilmalar daha sik rastlaniyor. Halbuki askin sevginin icinde zamani paylasmak, emek, evrensellik hatta estetik var. Bunlar ogrenilebilir ama biz bunlari birakin ogrenmeyi konusmayi bile aptallik olarak degerlendiren bir toplumuz. Ask ve sevgi de ogrenilebilir ama ogrenmek icin de emek gerekir. Ustelik olunceye kadar surecek bir ogretidir bu. Aski sadece genclik donemine ait bir duygu olarak dusunmek yanlis. O kadar zevklidir ki; keske hepimiz zamanimizin bir parcasini bu ogretiye ayirsak, yasamak daha keyifli olur.

Ask kimden ogrenilir?

Her hissedilen duyguyu ask diye tanimlarsak insanlara zarar da vermis oluruz. Ne kadar ogrenilirse ogrenilsin yine de insana ait cok insanin kendisine ozel aski hissedis sekli olabilir. Ama ogrenmek kaydiyla hepimizin hasta alis sekli farkli, kesinlikle bir egitimden sonra aski da herkes her insanin parmak izinin farkli olmasi gibi cok kendine ozel hissedis sekli bulur. Buna da saygi duymak gerekir. Onun icin ask sevgi gibi konularda, bir baskasinin bir baskasi uzerine 'soyle yap boyle yap' demesini dinlememek gerekli. Herkes kendi hisseder. Herkes birbirine akil verir ama hisseden bilir. Hic kimse kimsenin yerini bir konuda alamaz. Karsidakinden oyle bir koku almistir ki, oyle bir bakis gormustur ki sadece o gormustur baskasi gormemistir. O yuzden bir baskasi ahkam kesemez! Leyla cok guzel bir kiz degilmis. Leyla'nin babasi Mecnun'a demis ki, "Neden Leyla'ya boyle tutuldun oglum, kizim oyle dunyalar guzeli de degil." Mecnun'un buna yaniti ise su olmus: "Bir de ona benim gozumle baksaniza..."

engelliler icin siz ne yaptiniz?

Ayakkabici

Ayakkabici, yeni getirdigi mallari vitrine yerlestirirken, sokaktaki bir
cocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak uzere oldugundan, spor
ayakkabilara ragbet fazlaydi. Gerci mallar luks sayilmazdi ama, kucuk bir
dukkan icin yeterliydi. Onlarin en guzelini on tarafa koyunca, cocuk
vitrine dogru biraz daha yaklasti. Fakat bir koltuk degnegi kullanmaktaydi. Hem de guclukle...

Adam ona bir kez daha goz atti. Ustundeki pantolonun sol kismi, dizinin alt kismindan sonra bostu. Bu yuzden de saga sola ucusuyordu.

Cocugun baktigi ayakkabilar, sanki onu kendinden gecirmisti. Bir muddet
oyle durdu. Daldigi hulyadan cikip yola koyuldugunda, adam dukkandan disari firlayip:

Kucukk!. diye seslendi. Ayakkabi almayi dusundun mu? Bu seneki modeller bir harika!.

Cocuk, ona donerek:

Gercekten cok guzeller!. diye tebessum etti. Ama benim bir bacagim
dogustan eksik.

Bence onemli degil!. diye atildi adam. Bu dunyada her seyiyle tam insan
yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacagi. Kiminin de akli ya da im�ni.

Kucuk cocuk, bir sey soylemiyordu. Adam ise konusmayi surdurdu:

Keske imanimiz eksik olacagina, ayaklarimiz eksik olsa idi.

Cocugun kafasi iyice karismisti. Bu sefer adama dogru yaklasip:

Anlayamadim!. dedi. Neden oyle olsun ki?

Cok basit!. dedi, adam. Eger imanimiz yoksa, cennete giremeyiz. Ama
ayaklar yoksa, problem degil. Zaten orda tum eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, saglamlara oranla, daha fazla mukafat gorecekler...

Kucuk cocuk, bir kez daha tebessum etti. O gune kadar cektigi acilar,
hafiflemis gibiydi. Adam, vitrine isaret ederek:

Baktigin ayakkabi, sana yakisir!.. dedi. Denemek ister misin?

Cocuk, basini yanlara sallayip:

Uzerinde 30 lira yaziyor, dedi. Almam mumkun degil ki!.

Indirim sezonunu, senin icin biraz one alirim!. dedi adam. Bu durumda 20
liraya duser. Zaten sen bir tekini alacaksin, o da 10 lira eder.

Cocuk biraz dusunup:

Ayakkabinin diger teki ise yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki?

Amma yaptin ha!. diye guldu adam. Onu da, sag ayagi eksik olan bir cocuga satarim.

Kucuk cocugun akli, bu sozlere yatmisti. Adam, devam ederek:

Ustelik de ogrencisin degil mi? diye sordu.

Ikiye gidiyorum!. diye atildi cocuk. Uce gectim sayilir.

Tamam iste!. dedi adam. 5 Lira da ogrenci indirimi yapsak, geri kalir 5
lira. O da zaten pazarlik payi olur. Bu durumda ayakkabi senindir, sattim
gitti!.

Ayakkabici, cocugun saskin bakislari arasinda dukkana girdi. Icerdeki
raflar, onun begendigi modelin aynisiyla doluydu. Ama adam, vitrinde olani cikartti. Bir tabure alip dondukten sonra, cocugu oturtup yeni ayakkabisini giydirdi. Ve cikarttigi eskiyi gostererek

Benim satis islemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.

Saka mi yapiyorsunuz? diye kekeledi cocuk. Onun tabani delinmek uzere. Eski bir ayakkabi, para eder mi?

Sen cok c�hil kalmissin be arkadas.. dedi, adam. Antika esyalardan
haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yuzden ayakkabin, bence en az 30- 40 lira eder.

Kucuk cocuk, art arda yasadigi soklari, uzerinden atabilmis degildi.
Mutlaka bir ruyada olmaliydi. Hem de hayatindaki en guzel ruya. Adamin, heyecandan terleyen avuclarina sikistirdigi kagit paralara goz gezdirdikten sonra, 10 liralik banknotu geri vererek:

Bana gore 20 lira yeterli.. dedi. Indirim mevsimini baslattiniz ya!..

Adam onu kiramayip parayi aldi. Ve bu arada yanagina bir opucuk kondurdu. Her nedense ici icine sigmiyordu. Eger butun mallarini bir gunde satsa, boyle bir mutlulugu bulamazdi.

Cocuk, yavasca yerinden dogruldu. Sanki koltuk degnegine ihtiyac
duymuyordu. Simsicak bir tebessumle tesekkur edip:

Babam hakliymis! dedi. Sakat oldugum icin, uzulmeme hic gerek yok!...demisti.